Kocasının çocuğuna uyguladığı şiddetten kaçan Anna (Noomi Rapace)
8 yaşındaki oğlu Anders (Vetle Qvenild Werring) ile Oslo’da bir apartman dairesinde yaşamaktadır.Devletin koruma altına aldığı, adresi yetkililerce saklı tutulan kadın yine de kocasının onları bulacağından korkmaktadır. Anne olarak oğluna karşı aşırı derecede korumacıdır. (Yaşadıklarının da bunda payı olsa gerek, ama geçmişte yaşadıklarına bizler şahit olamıyoruz.) Sürekli oğlunun başına kötü bir şey geleceğini düşünüp, bir an bile oğlunu gözünün önünden ayırmak istemez. Yaşadıkları kadının psikolojisini çok kötü etkilemiştir. Geceleri oğluyla aynı yatakta uyur, daha doğrusu uyuyamaz. Uykusuzluk sorunu, yaşadığı bazı anları hatırlayamamasına da sebep olur.
Oğlunu odasına yatırdığı ilk gece bebek telsizinden garip sesler duyan Anna çok korkar. Anders'in mışıl mışıl uyuduğunu görünce, seslerin başka daireden geldiğini anlar. Hangi daire olduğunu bulmaya çalışır…
Anna'nın gördüğü sanrılar, Helge ile dostluğu ve oğlunun yeni arkadaşı da öyküye dahil olunca gerilim-psikolojik dozu yer yer değişen karmaşık bir psikolojik-gerilim-drama dönüşen filmin finali de izleyeni tatmin edemiyor ne yazık ki...
Telsizden gelen garip bağrışmaların olduğu ilk sahnesi çok etkileyiciydi. Filmin bu sahneye kadar olan kısmını beğendim ama sonrasında sıkıldığımı itiraf etmeliyim.
Telsizden gelen garip bağrışmaların olduğu ilk sahnesi çok etkileyiciydi. Filmin bu sahneye kadar olan kısmını beğendim ama sonrasında sıkıldığımı itiraf etmeliyim.
Keşke başladığı gibi devam eden bir film olsaydı... Oyuncuların yetersiz performansları, öykünün kurgusu ve aşırı boğucu atmosferi belli bir süre sonra çekilmez oluyor.
“The Girl with the Dragon Tattoo” ve devamı olan iki filmde Lisbeth Salander rolünde harika performans gösteren Noomi Rapace, bu filmde maalesef oyunculuktan sınıfta kalıyor. Anders'in ablası gibi duran, anne rolü üzerine hiç oturmayan oyuncu, aynı yüz ifadesiyle tüm film ortalarda geziniyor.
Senaryosu da yönetmen Pal Sletaune’e ait olan filmin sonunun önceden tahmin edilmesi ve senaryodaki eksiklikler yüzünden belli bir noktadan sonra izleyene sıkıntı veren bir film olmaktan öteye geçemiyor "Babycall"…
“The Girl with the Dragon Tattoo” ve devamı olan iki filmde Lisbeth Salander rolünde harika performans gösteren Noomi Rapace, bu filmde maalesef oyunculuktan sınıfta kalıyor. Anders'in ablası gibi duran, anne rolü üzerine hiç oturmayan oyuncu, aynı yüz ifadesiyle tüm film ortalarda geziniyor.
Senaryosu da yönetmen Pal Sletaune’e ait olan filmin sonunun önceden tahmin edilmesi ve senaryodaki eksiklikler yüzünden belli bir noktadan sonra izleyene sıkıntı veren bir film olmaktan öteye geçemiyor "Babycall"…
"Naboer" gibi bir film çeken yönetmenden beklentim yüksekti. Sevemediğim bir Norveç filmi oldu. Anna'nın bunalımları bana ağır geldi sanırım.
0 yorum:
Yorum Gönder