Sinema dilini, hikâye anlatımını sevdiğim yönetmen-senarist ve yapımcı Wang Xiaoshuai yine hoş bir dramla buluşturuyor bizi. Chongqing Blues; hüzünlü bir aile dramını anlatıyor. Daha doğrusu, Çinli bir baba-oğulun trajik öyküsünü...
Yıllar önce eşini ve oğlunu terk edip başka bir şehre yerleşen Kaptan Lin, sefer dönüşü oğlunun
ölüm haberini alır ve Chongqing’e gider. Bir kadını rehin almasıyla başlayan trajik olayın
sonrasında polis tarafından oğlunun öldürüldüğünü öğrenen baba, olaya karışan
insanlarla birebir görüşmek, yaşananları onlardan dinlemek ister. Oğlunun böyle bir şeyi neden
yaptığını anlamaya çalışan, yas tutan
babanın içinde bulunduğu içler acısı hali çok yalın bir şekilde yansıtan
yönetmen diğer filmlerinde olduğu gibi bu filminde de sadelikten, doğallıktan
ödün vermeden, görsel olarak başarılı bir filme imza atmış. Dört filmini izlediğim yönetmene seyrettiğim ilk filmi "Beijing Bicycle" ile hayran kalmıştım.
Film baba-oğulun hikayesini aktarırken arka planda da Çin’deki
nesil farkından ve
hızla gelişen büyükşehirde yaşamanın ne kadar zor olduğundan; aile fertlerinin arasındaki bağların kopukluğundan ve yeni nesil gençlerin içinde bulundukları yalnızlıktan da bahsediyor aslında.
Filmde en etkilendiğim sahne; oğlunun kamera kaydındaki görüntüsünden büyük bir fotoğraf yaptıran babanın net olmayan fotoğrafa bakıp oğlunu hatırlamaya çalıştığı sahneydi. En son 9 yaşında gördüğü oğlunun 20'li yaşlarda nasıl bir delikanlı olduğunu görmek istemesi çok hüzünlüydü.
Çok sakin ilerleyen film; hüzünlü, yürek burkan bir öykü...
hızla gelişen büyükşehirde yaşamanın ne kadar zor olduğundan; aile fertlerinin arasındaki bağların kopukluğundan ve yeni nesil gençlerin içinde bulundukları yalnızlıktan da bahsediyor aslında.
Filmde en etkilendiğim sahne; oğlunun kamera kaydındaki görüntüsünden büyük bir fotoğraf yaptıran babanın net olmayan fotoğrafa bakıp oğlunu hatırlamaya çalıştığı sahneydi. En son 9 yaşında gördüğü oğlunun 20'li yaşlarda nasıl bir delikanlı olduğunu görmek istemesi çok hüzünlüydü.
Çok sakin ilerleyen film; hüzünlü, yürek burkan bir öykü...
Yönetmenin filmiyle ilgili yaptığı röportajdan alıntı:
“Chongqinq çok tuhaf bir
yer. Çin’in iç kısımlarında yer alan Sichuan bölgesinin en önemli şehirlerinden
biri. Günümüzün hayat dolu Çin’nin gerçek bir temsilcisi olmasına rağmen işçi
sınıfının yaşadığı, mütevazı bir yer. Düşük kaliteli, büyük binalarıyla, daha
çok mavi yakalıların yaşadığı, özellikle samimi atmosferi ile dikkat çeken bir
şehir. Ben sürekli hareket halinde olan bir adamın hikâyesini anlatmak istedim.
Chongqing’de yaşarken çoğu zaman dışarda, nehirdeki teknelerde çalışmış.
Boşandıktan sonra, daha uzağa taşınarak nehrin aşağı kısmında yaşamaya
başlamış. Şimdi ise deniz kenarında yaşıyor ve oradan denize açılıyor. Filmin
adındaki “hüzün” kelimesini gerçekten seviyorum. Chongqinq sürekli sis altında
kalan bir şehir. Güneş burada çok az görünür. Hatta bazıları buraya sis
başkenti adını takmışlar. Sis, bulutlar ve kapalı bir gökyüzü nedeniyle burada yaşayanlar
her zaman biraz hüzünlüdür. İşte babanın çok derinden hissettiği hüzün tam da
böyle bir şeydir.”